Şeybe, Medine’de doğup büyüdü. Dayızadeleriyle beraber gezip dolaşmağa başladı. Halinde bir başkalık vardı. Diğer çocuklara benzemezdi. “Yüksek bir soydan, asil bir aileden olduğu her halinden belli idi.
Bu arada Peygamberin şairi namını alacak olan Şâir Hassan’m babası Sabit, Mekke’ye gelmişti. Orada Kureyş’in ulusu olan Muttalib ile görüşürken söz arasında ona:
Kardeşinin oğlu Şeybe’yi bir görsen, şaşar kalırsın, dedi. Babasına öyle bir benziyor ki.
Bu söz üzerine Muttalib’in içinde, kardeşinin oğlunu görmek hevesi uyandı. Hemen Medine’nin yolunu tuttu. Benî Neccar mahallesine vardığında oynayan çocuklar arasında Şeybe’yi görünce tanıdı. Orada üç gün misafir kaldı ve Selmâ’nın rızâsıyla çocuğu alıp Mekke’ye getirdi.
Yanında küçük bir çocukla Mekke’ye girerken Muttalib’i görenler, Şeybe’yi onun kölesi zannettiler ve: “Acaba Muttalib’in kölesi mi ki?” dediler. Muttalib’in kölesi, Arapçada “Abdü’l-Muttalib” şeklinde söylenir. İşte böylece Şeybe’nin adı, Abdü’l-Muttalib kaldı ve göbek adı olan Şeybe ismi unutuldu gitti.
Haşim’in ölümünden sonra yerine Muttalib kaldı. Sikaaye ve Rifâda vazifelerine o bakıyordu. Muttalib’den sonra da bu vazifeleri Abdü’l-Muttalib görmeğe başladı. Bilhassa Sikaaye işi güçtü. Çünkü Zemzem Pınarı kurumuştu. Hac mevsiminde hacılara su vermek için Mekke’nin etrafındaki kuyulardan su getirmek icabediyordu. Bu ise, meşakkatli ve masraflı bir işti. O kuyulardan su getirip Kâ’be’nin yanındaki havuzları doldururlardı. Bu işi yapmak için çok adama ihtiyaç vardı. Halbuki Abdü’l-Muttalib’in ailesi kalabalık değildi. Haris’ten başka işine yarar evladı yoktu. Onun için Abdü’l-Muttalib, Zemzem kuyusunu bulup ayıklamağı düşündü.
kaynak olarak e okul giriş com sitesi gösterilmelidir.