İlahiyatlarda başörtüsü yasağı. Benim yaşıtlarımın iliğine kemiğine kadar hissettiği… o döneme dair anılarımdan bir kitap olur diye düşünüyorum. Ama en sarsıcı olanını paylaşmak istedim. Üşenmez okursanız…
Bir grup arkadasla ankarada bulunuyorduk. İlahiyattaki yasağın akıl almazlığını anlatmak için çabalayıp duruyorduk. Hiç bir suçumuz olmadığı halde etkili yetkili birilerine masum çocuklar olduğumuzu anlatmanın, omuzlarımızı ezen çabası… dönemin yök başkanı kemal gürüzle görüşmek için hatırı sayılır kişiler araya konulmuş ve kendileri lütfedip bizi kabul etmişlerdi. Nasılda heyecanlamış, umutlanmıştık. Hesap sorma hakkımız olandan hakkımızı dilenmek için…
İki saat süren ankara dışındaki yök binası yolculuğu nihayet bitmişti. Kapıdaydık artık. Güvenlik görevlisine başkanın bizi beklediğini az sonra olacaklardan habersiz anlatıyorduk. Açıkçası alçaklığın bu kadarını düşünememiştik.
Başkana telefon açtı görevli, kısa bir konuşmanın ardından birkaç cümle söyledi. Çok doğal birşey söyler gibiydi.
“Başkan sizi bekliyor. Başınızı açarsanız kendileriyle görüşebilirsiniz.”
Hayatımın ikinci büyük şokuydu. Birincisinide aynı süreçte yaşamıştım, oda başka bir hasbihalin konusu olsun.
Nasıl yani? Başörtüsüne özgürlük istemek için geldiğimiz görüşmeye başımızı açıp mı girecektik?
Sessizce çıktık bina girişinden. İki saatlik dönüş yolunda tek kelime etmedik. Biliyorum ki o gün hayallerime harcayacağım enerjinin, iyi niyetin, geleceğe duyduğum ümidin büyük bölümü içimde can vermişti.
Kalan enerji ile işte ancak, bugün ki kadar olduk.
Bakmayın gülen yüzümüze, ümit veren sözlerimize. Derin yaralarımız var bizim.. çok genç yaşlarda aldığımız. Hiç haketmiyordu o yaşlar o yaralarımızı. Bugün olsa kırkında mesela, kırağı çalmazdı…
Nerden çıktı şimdi bu konu diyen olursa… bizi biz yapan şeyler var. Elbette onlarda sızacak yazdıklarımıza. Acılarımızda yansıyacak…
Yazan Kaynak: Dilek Temirhan
boş edebiyat yapma